NEDEN ARAŞTIRIYORUM
- DİDEM ÖNEŞ
- 18 Eki 2017
- 7 dakikada okunur

Ülkemizde ve dünyada giderek artan bir mutsuzluk, tatminsizlik ve dengesizlik var. Bunların olması da çok normal ve doğal, yani olması gereken. Ancak bu olguların, ruh durumlarının, dünya halinin olmasında yaşadığımız coğrafyanın, ülkenin, çevrenin, kültürün, siyasetin çok önemli katkıları var. Örneğin, Kuzey Avrupa ülkesi vatandaşlarının mutsuzluk algıları, başa çıkma yöntemleri ile Orta Doğu ülkesi ve savaşta olan bir ülkenin mutsuzluk algısı, başa çıkma yöntemleri elbetteki farklıdır. Gelişmiş, demokratik kurumları oturmuş ve gelişen, sosyal devlet olmuş, sistemin güvenilir olduğu ülkeler ile demokrasisi olmayan, az gelişmiş, adalet ve eşitlik kavramlarının bir sisteme oturmadığı hatta sistemsizlik, hukuksuzluk neredeyse sistem haline gelmiş, eğitimin, sanatın, sporun, edebiyatın, basının işlevini yapamaz hale getirilmiş toplumların mutsuzlukları farklılaşacaktır. Farkındalıklar, ihtiyaçlar hiyerarşisine göre gelişecektir. Bir ülkede mutluluk, daha iyi eğitim, spor tesisi, medeni insan ilişkiler beklentisi üzerine inşa edilirken, savaşın, adaletsizliğin, gericiliğin olduğu ülkeler de öncelik beklentisi hayatta kalabilmek olacaktır.
Dolayısıyla bugün ele aldığım konu, tüm dünya ve insanlar için geçerli olmayıp daha ziyade normal şartlarda olana dair yazı olacaktır.
Uzun yıllardır sosyoloji, iletişim, değerlendirme, siyaset ve uluslar arası konuların içinde edindiğim birikimler ile yazdıklarıma en son "Eve Yalnız Dönen Kadınlar" adlı eserim oldu. Kitabın yorumlar bölümünde duruşların ve yoga, nefes teknikleri ile bağlantılı kısımların yorumlanmasında bana Dicle Şener eşlik etti. Kitabı neden yazdığımı Giriş bölümünde ve tüm kitapta anlattığımdan burada tekrarlamayacağım. Ancak "çağımızın hastalığı mutsuzluk ve yalnızlık" diye dillere pelesenk olmuş klişeye de katlanamadığımı bir kez daha vurgulamak isterim. Öyle bir hastalık yok. Normal koşullarda yalnızlık ve mutsuzluk sadece bir algı; ve bende o algının nasıl değiştirilebileceğine dair paylaşımlar sadece yapmaktayım. Algılarımızı etkileyen çeşitli etkenler var. Bu etkenlerin bir çoğundan bağımsız olmak mümkün olmasa da bu etkenlerin bize olan baskı ve etkilerini azaltmak mümkündür. İşte EVE YALNIZ DÖNEN KADINLAR adlı eserim piyasaya çıkıp okurla buluştuktan sonra beklediğimin de üzerinde ilgi aldı. Kimi bekar, boşanmış, dul olduğu için "Ben de eve yalnız dönen kadınım" diyerek kitaba sarılmıştı. Oysa benim kitabımda evli veya sevgilisi olup iki kişilik yalnızlıklar veya kalabalıklar arasında yalnızlıklar yaşanlar da vardı. İster inanın ister inanmayın evli veya birlikteliği olan bir çok insan bekar, dul, boşanmış insanlardan daha yalnızlar. Kimi farkında kimi ise "dünya düzeni bu yapacak bir şey yok" ya da " herkes böyle bir tek ben değilim ki" diye kendini avutmakta. Farkındalığı olmayan veya umursamayan için sorun yok. Bir de azınlık olan mutlu, her anlamda uyumlu, aşk ve tutku, saygı ve sevgi ve sadakatle birbirine bağlı, maddi anlamda huzurlu, sağlıklı olan evliler, ilişkisi olanlar veya bekarlar var! En şanslılar onlar. İnanın çok azlar!
Kitabı sadece kadınlar okumadı, okuyan erkekler de vardı! Erkeklerden çok olumlu dönüşler aldım ama dahası "Didem Hanım neden bir de erkekler için olanını yazmıyorsunuz" diye talep geldi. Ben de zaten bu o sıralar düşünüyordum çünkü ihtiyacı görmüştüm. ancak benim gördüğüm genel olarak şehirli ve belli kesimin erkekleriydi. Bir baktım mütedeyyin, geleneksel kesimin de böyle bir ihtiyacı meğer varmış! Çok uzatmadan kendi bilgi, tecrübe, gözlemlerimden yola çıkarak "EVE YALNIZ DÖNEN ERKEKLERİ YAZMAYA" başladım. Ancak bir kadın olarak tarafsız bakmakta zorlandığım konular oluyordu. Kaldıki en açık görüşlü kesim denilecek çevreden gelen eğitimli, kültürlü, dünya görmüş bir insan olarak daha anlayışlı ve hoş görülü, yargısız olmam gerekiyordu... ama cinsiyet rollerimin, DNA mın, hormonlarımın ve kendi yaşanmışlıklarımın etkisi altındaydım. Oysa onca çalışma, araştırma yapmıştım bilimsel verilere güvenen ve oluş felsefesine de ianan biriydim. Tasavvuf, şaman gelenekleri, Bektaşilik, evrensellik ve öz bilinç okumalarım arasındaydı. Demek ki yeterli değildi ve öğrenmenin yaşı yoktu. Araştırmaya, gözlemlemeye devam etmeliydim.
EVE YALNIZ DÖNEN ERKEKLER kitabımın kahramanları kimi evli kimi boşanmış kimi dul kimi hiç evlenmemiş kimi boşanmak üzere olan kimi ise ilişkisi olan birlikte yaşayan erkekler. Yaşlısı, genci her eğitim düzeyinden erkekler. Onları yazarken bir araştırmak istedim, benden "Bir de erkekleri yazın" diyen erkek okur bu kitapta neyi görmek istiyordu. Ben ne vereceğimi biliyorum ama onların beklentisini almak da önemliydi. Erkek okurun ilk beklentisi, hep kadınlar için bu tarz kitaplar yazılıyordu, bir kadın bir de bu defa erkekler için aynı türden bir kitap yazarsa nasıl yazarı görmek okumak istiyorlardı. PEKİ seve seve bunu sağlayacağız...
Evli, bekar, ilişkisi olan hemen hemen çoğunluk erkeğin sorunlu ilk üç alanı vardı:
1- İlişkiler (kadın erkek evlilik birliktelik ilişkisi anlamında)
2- Maddi, ekonomik yük ve kaygı, var olanın sürdürülebilirliği ve devamlılığı
3-Özgürlükleri;
Ali Ağaoplu gibilerin veya zeka düşüklüğü seviyesinde farkındalığı az olanların, arsız, hırsız, sahtekarların böyle bir kaygısı yok açıkçası. Onlar çoğunluk azınlık. Bu cümle üzerinde düşünmenizi öneririm.
Çevremdeki evli erkeklerin çoğunun kendilerine dahi mutluluk rolü yapmakta olduğunu gözlemledim. Boşanmışların ve bekarların rol yapmalarını gerektirecek bir şey yok. Yanılıyor olabilir miydim? Yanılmıyordum ki ülkemizde ve dünyada aile, ilişkiler, aşk ve boşanmalar üzerine olan araştırmalarda bir patlama vardı! Bilim insanlarının ve sosyologların en çok araştırdığı konulardan biri; evlenmek, boşanmak, çocuk sahibi olmak ya da ölüm gibi hayatımızı büyük ölçüde etkileyen olayların ruh halimiz üzerindeki etkileri olmaya başladı. Her geçen gün holistik, spirütüel, huzurlu yaşam yok yaşam koçluğu vs arttı. Psikiyatri artık vakalara yetişemez oldu. Tranklizanların ve antidepresanların kullanımı arttı. Böylede olunca mutluluk üzerinde kafa yormak zorunluluk oldu; genellikle evlilik ve mutluluk arsındaki ilişkiyi açıklamaya çalışan insanların sayısı arttı. Mutsuzluğun aslında nedenleri, gün geçti uzaklaştığımız doğal yaşam ve doğal insan özümüz iken çok sormasın düzeni sorgulamasın, daha çok tüketsin, kapitalist düzene eyvallah desin diye insanlara nasıl daha çok mutlu olursunuz adı altında bir sürü zaman alıcı en önemlisi yeni ekonomik kazanç alanları yaratıldı. İnsanlar bunlara yönelecek geçici sürelerle kendilerini iyi hissedip düzeni sorgulamayacaktı. Sorgulanması gereken oysa bize dayatılan bu düzen bizim doğamıza uyuyor mu uymuyor muydu? Neden insanlar daha çok tüketiyor, neden savaşlar var, neden doğa katlediliyor, neden özgürlükler her geçen gün elimizden alınıyor, neden daha çok korkar oldu vs vs olmalıydı! İşte yapılan araştırmalara da bu ortam da ne kadar güvenebiliriz. düzen kendi sistemini yürütmek için araştırmaları destekler... Mutsuz evlilikleri destekler. Uyuşturulmuş, koşturmaktan nefes alamayıp düşünemez olmuş düzenin vatandaşlarını destekler. Bu sistemin vatandaşları, toplumu daha çok kredi çekilsin, daha az düşünsün daha az sorgulasın, daha az istekte bulunsun. O yüzden devletlerin desteklediği araştırmalara dikkat derim.
Benim çok beğendiğim ve güvendiğim günümüzün aydın Sosyal Psikologlarından Bella DePaulo Psychology Today dergisinde benim için referans olacak bilgiler paylaşmakta. Ona göre Evlilik ve mutluluk arasında bir bağlantı kurmak isteyen araştırmaların çoğu yönlü bir bakış açısı geliştiriyor. Bu nedenle DePaulo, yapılan araştırmaların evlilik ve mutluluk arasındaki ilişkiyi açıklamakta yetersiz kaldığını savunuyor. DePaulo’ya göre "araştırmalarda sıkça yapılan hatalardan biri, araştırmaların “evli olan” ve “evli olmayan” kişiler arasında karşılaştırma yaparken, uzun süreli değil, tek bir andaki gözlemlere dayandırıyor olması. Bu durum, mutluluk oranları arasında bir fark varsa bile, nedeninin kesin olarak evlilik olduğu sonucuna ulaştıramaz. Bir diğer sorun, araştırmaların “evli” katılımcıları arasında, sadece evliliğini sürdürenlerin yer alıyor olması. Evli tanımının içine bir süreliğine girmiş olan “boşanmış” ya da “dul” kişilerin katılmaması, bu kişilerin deneyimlerinin göz ardı edilmesine neden oluyor."
DePaulo’ya göre, "yapılan araştırmalarda evlilik kurumu yüceltiliyor olsa bile; alınan sonuçlar evli olan kişilerle evli olmayan kişilerin mutluluk oranları arasında çok da büyük bir fark olmadığını gösteriyor. Psikoloğun Singled Out isimli kitabında yer verdiği araştırma sonuçlarına göre, mutluluklarını 1-4 arası bir ölçüde değerlendiren katılımcıların mutluluk ortalamaları şu şekilde; Evli olanlar: 3.3 Hiç evlenmemiş olanlar: 3.2 Boşananlar: 2.9 Dul olanlar: 2.9 "
Gelin sizlerle bir ciddi tarafsız araştırma paylaşayım böylece hani şu EVLENİN MUTLU OLUN, EVLİLİKTE KERAMET VARDIR DAYATMLARININ DPaulo'nın yaptığı araştırmalarla nasıl boşa çıktığını görün.
" Belle DePaulo’ya göre, bu yanlı yaklaşımın önüne geçebilmenin yollarından biri; araştırmaya katılacak kişileri rastgele evlenmek ya da yalnız kalmakla görevlendirmesi ve sonuçlarının gözlemlenmesi olabilir; ki bu imkansızdır. Bir diğer çözüm önerisi ise, araştırmaya katılacak kişilerin evlenmeden hemen önce değil, hayatları boyunca gözlemlenerek mutluluk ya da tatmin oranlarının belirli olaylarla ne kadar değiştiğini ölçümlemek. Journal of Personality and Social Psychology’de yayınlanan araştırmada, 8’i boşanan kişiler üzerinde olmak üzere 18 istatistiksel analiz yapılmış. Dört kişilik bir grup tarafından sürdürülen bu araştırmalar, evlilik öncesi ve sonrası bireylerin “mutluluk”, “hayatla ilgili tatmin” ve “ilişki ile ilgili tatmin” oranlarını ölçümlemiş. Yapılan araştırmalardan birinde, bir grup katılımcı, kendilerine sorulan olay sonrasında modlarının bir süre düşük seyrettikten sonra zamanla artmaya başladığını belirtmiş. Diğer grupta ise, katılımcıların bahsedilen olaydan sonra biraz daha iyi hissettikleri ancak sonrasında zamanla modlarının ya değişmediği ya da zamanla düştükleri gözlemlenmiş. İlk grubun “boşananlar” ikinci grubun ise “evlenenler” olduğu gerçeğinin ışığında, bir süre sonra evliliğin mutsuzluk, boşanmanın ise mutluluk kaynağı olduğu söylenebilir. Ancak böyle bir genelleme de şüphesiz doğru değildir. Yapılan araştırmaların sonuçlarını şu şekilde yorumlamak açıklayıcı olabilir; katılımcıların evlilikle beraber büyük ölçüde artan mutluluk oranları, zamanla düşerek evlenmeden önceki seviyeye yaklaşıyor olabilir. Benzer şekilde, boşanan kişiler, boşanmanın açtığı yaraları sardıkça mutluluk oranlarında bir yükselme gözlemlenebilir. Yine de bu sonuca varabilmek için bile, bu kişilerin evlilik öncesinde uzun yıllar boyunca gözlemlenmesi gerekir. Evliliğin ruh hali üzerindeki etkileri Bahsedilen 18 araştırmanın tamamı evliliğin ruh hali üzerindeki etkileri konusunu ele alırken, katılımcılarla evlenmeden öncesinde ve sonrasında belirli aralıklarla görüşülmüş. Araştırma süresince katılımcıların, evliliğin ruh halleri üzerindeki etkileri hakkındaki görüşleri üç farklı başlık altında incelenmiş; Mutluluk: Araştırmalarda “iyi hissetmek” olarak geçen mutluluk algısında, sorular kimi zaman olumlu, kimi zaman olumsuz şekillerde sorulmuş. Evli kişilerden alınan cevaplara göre, katılımcıların ortalamasında evlenmeden önce ve evlendikten sonra mutluluk açısından bir değişiklik olmamış. Hayatla ilgili tatmin: Katılımcılara evlilik öncesinde ve sonrasında, hayatlarıyla ilgli ne kadar tatmin oldukları sorulmuş. Alınan cevaplara göre, hayatla ilgili tatmin, evlendikten sonraki ilk süreçte artarken, sonrasında zamanla azalmış. İlişki tatmini: Katılımcılara evlilikten önce ve sonra ilişkileri hakkında ne kadar tatmin oldukları sorulmuş. Hayat tatmininin aksine, ilişkiyle ilgili tatmin evlendikten sonra direk düşüşe geçmiş ve zamanla hayat tatminindeki düşme oranına yakın bir oranla azalmış. Belle DePaulo’ya göre, evliliğin kişilerin mutluluğunu arttırdığı tek dönem, evliliğin başındaki cicim ayları." DePaulo, araştırmanın sonucuna eklenen bir konu üzerinde duruyor; "eğer boşanmış kişiler de evlilerin grubuna katılsaydı, evlilik sonrasında mutluluk oranlarındaki azalma daha da çarpıcı olabilirdi." De Paulo’ya göre, "bu araştırmalardan yola çıkılarak, evliliğin kesinlikle mutluluğu arttırdığını söylemek neredeyse imkansız."
Benim de kendi tecrübelerim ve yaşanmışlıklarımın yanı sıra yaptığım araştırmalarda gördüğüm evlilik, mutluluk ile bağlantılı değil ama üremek ve çocuk yetiştirmek için önemli bir kurum. Bunda da gelişmiş insan dediğimizde sağlıklı düzgün üremek ve sağlıklı mutlu güven içinde bireyler yetiştirmek için aile olmanın nedenselllikleri üzerinde durulmalı. Peki günümüzde aile kavramı geleneksel aile kavramı ile örtüşmekte midir? Tek ebeveynli aileleri nereye koyacağız? Yunanistan Başkanı gibi hayat arkadaşı ile evlenmeden çocuk sahibi olmuş ve sağlıklı çocuklar güvende bireyler yetiştiren örneğe ne diyeceğiz? Düşüne durun ben araştırmaya devam ediyorum... Örneğin kendi anket sorularıma cevap veren çoğu erkek "EVLİLİKLERİNİ DEVAM ETTİRMEKTEKİ EN ÖNEMLİ NEDENLERDEN İLK ÜÇÜ " sıralamasında şu cevabı verdiler
1. Çocuklar
2. Alışkanlık
3. Boşanmaya cesaret edememe
Oysa şıklar arasında aşk, sevgi, birlikte çok uyumlu olmak, mükemmel cinsellik gibi işaretleyebilecekleri şıklar da vardı. Bunları işaretleyen evli erkek sayısı yok denecek kadar az.
Paylaşmaya devam edeceğim sevgiler....
Comments