
TİBET ÇANAĞI NEDİR?
Benim bildiğim bilgiyi çok kısa ve öz bir şekilde paylaşacağım. Ustaların affına sığınarak sadece bir meraklı uygulayıcı olarak anlatacağım. Bu enstrümanın 5000 yıllık bir geçmişi var. Tıpkı kendi kültürümüzdeki tef, ney gibi ve atalarımızın şaman geleneklerinden gelen ses ve sesin titreşimi ile insanın şifalanması bilgeliğini kullandıkları doğal, insan doğasına uygun araçlardan bir tanesi.
Ben seslerin anlamına, düzenine, frekansına önem verenlerdenim. Biliriz ki, çok eski yıllardan itibaren suyun, kuş sesinin, yağmurun, denizin sesi şifa veren seslerdendir. Hatta hastaların çoğu deniz kenarında veya bir akarsuyun kenarında tedavi edile gelmişlerdir. Her kültürde belli sesler, dualar, olumlamalar şifa niyetine kullanılmıştır. Müziğin ruha ve bedene faydası konusunda artık kimse safsata diyemez, bilim adamları tarafından ispat edilmiştir. Hangi tür müzik neye nasıl iyi gelmekte araştırmaları yapılıp sonuçları paylaşılmıştır. Ses, ışık frekans yayan enerjilerdir. Her canlı doğal olarak frekans yaymak ve ve frekansları almaktadır. Hatta bu alanda yapılan bilimsel araştırmalar arasında Alman doktor Fritz Albert Popp, bütün canlı hücrelerin ışık saçtığı ve ışığın kaynağının DNA olduğuna dair bir araştırma yayınladı. Kimdir bu bilim adamı? Biofotonik alanında öncü bir biyofizikçidir yani özetle baba baba bilim adamı, üfürükçü vs değil!
Araştırması neler dedi bize?
DNA sadece tek frekans değil, birden çok frekans yayınlayabilir, hem organizmanın içinde hem de organizmalar arasında foton alışverişi yaparlar. Her birimiz birer ışık parçasıyız, ve frekans alanıyız.
"Daha önce de bütün canlıların yaydığı enerjiyi ortaya koyan ve bu enerjiyi kullanmanın yollarını arayan birçok araştırma yapılmıştı.1920 yılında Dr. Raymond Rife belli frekansları kullanarak virüsleri ve bakterileri yok edebildiğini buldu.Sonra Nikolas Tesla adlı bir diğer bilim adamı, insan vücudunun yaydığı frekanslarla karışan dış frekansları yalıtabildiğimiz vakit hastalıklara karşı büyük bir direnç geliştireceğimizi savundu. İsveçli radyolog Bjorn Nordenstrom 1980’li yıllarda bir tümörün içine bir elektrot yerleştirilip doğru akım verilirse tümörün eridiğini bulguladı. Dr. Robert O. Becker “The Body Electric” adlı kitabında insan vücudunun elektriksel frekanslarını belgeledi."(alıntıdır, ama nereden aldım hatırlamıyorum)
Ses frekansları üzerinde çalışan bilim adamları, sesin insan doğası, psikolojisi, davranışları ve sağlığı üzerinde araştırmalar yapmaktalar. Türkiye'nin ilk ses mühendislerinden olan Süden Pamir ses frekansları için bakın şöyle diyor, ""Beynimiz her şeyi elektrik akımlarıyla algılar. Ses frekansı da bir tür elektrik akımıdır, enerjidir." "Türk Sanat Müziği makamlarının hiçbiri bilinçsiz yapılmış değildir." Bir röportajında Pamir şöyle ifade etmiş: "Dünyanın ve insanın bir ritmi vardır, makamlar da bu ritme uygun yapılmış ki dinleyen iyi hissetsin, şifa bulsun, mutlu olsun diye. İhtiyacımız olan frekanslar belirlenerek yapılmış o makamlar. Doğru zamanda dinlenirse iyileştirici etkileri bile olduğu artık bilimsel olarak dünyanın değişik üniversitelerinde yapılan araştırmalarla kanıtlandı biliyorsunuz. York Üniversitesi makalelerinden her saat diliminin bir ritmi olduğu ve o saat diliminde bulunan ülkelerin ritminin aynı olduğu, o ritm dışında davranan insanın hastalığa, başarısızlığa, uyumsuzluğa sürüklenebileceğini okumuştum." Peki ritm dışına nasıl çıkılıyor? Pamir'e göre geç kalkıp geç yatmak en önemli ritm bozma unsuru. Gandarva Veda diye Hindistan'a ait bir dinleti varmış. Gandarva Veda CD'lerinin içinde çeşitli ses frekansları bulunuyor ve hepsinin de dinlenmesi gereken saatler üzerinde belirtiliyormuş. "Eğer o saatte dinlerseniz dünyanın ritmine göre akort oluyorsunuz. Örneğin uyku saatinde uyku frekanslarını dinlerseniz hemen uyuyorsunuz. Gandarva Veda araştırmaları üzerine Amerikan Maharishi Üniversitesi'nde bir kürsü bile var. Ünlü besteci Schuman da dünyanın ritmini hesaplamış ve bestelerini o ritme uygun olarak yapmış."
Dünya’nın temel frekansı ( Schumann Rezonansı ) 8 Hertz olarak ifade edilir ve bu değer aynı zamanda insan beyininin 7-10 Hz alfa-dalgalarının titreşimiyle aynı olduğu söylenir. Bu titreşim uyku ile uyanıklık arasında görülür ama aynı zamanda DNA’nın kopyalanma frekansıdır. Schumann Rezonansı tüm gezegenin etrafında bir elektromanyetik alan oluşturur, bundan dolayı bu titreşim dünyadaki tüm memelilerde aynıdır. Şayet müziğin temel frekansı 8 Hz ve overtonları ise, müzik vücudumuzu ve çevremizi oluşturan titreşimlerle uyum içerisinde olacaktır.
Ülkemizde çok bilinmese bile dünyada ses masajı diye uygulamalar var, işte Tibet Çanakları yani (singing bowls) bu şifa çalışmalarında kullanılmakta. Özellikle ABD, Canada, Almanya, Japonya, Çin gibi ülkelerde, tıp bilim insanları tarafından da onaylanmıştır. Tibet çanakları doğal 7 elementten yapılır. Günümüzde maalesef herşeyin sahtesi gibi sunileri onlarında yapıldı. Ses çanakları da denen bu çanakların elementleri altın, gümüş, bakır, demir, cıva, kurşun ve kalaydır. Bu elementlerin bilinen biolojik etkileriyle yedi gezegenle - Güneş, Ay, Merkür, Venüs, Jupiter, Mars, Satürn – emsallenmiştir ve denilir ki kozmik dengenin oluşmasına yardımcı olurlar. Çanakların çeşitli boyutları ve ses rezonansları vardır. İşte bu farkları nedeniyle Yin tipi boyutları küçük, sesleri yüksek frekanslı olanlardır. Bunları vücudun üst kısmında, baş etrafındaki enerji merkezlerinde kullanılır, kadınlığı, kabul edilmeyi ve içe dönmeyi güçlendirdiği söylenir. Yang tipi olan çanakların boyutları büyüktür ve derin sesler çıkartırlar. Duygusal ve fiziksel gücümüzü artırır, vücudun alt kısımlarında erkeksi tarafımızı, genişlemeyi güçlendirdiği ifade edilir. Ses titreşimi bedende içi boşluklu organları doldurduğu düşünülür ve vücudumuzun % 70’ini oluşturan suyu etkileyerek yapısal olarak daha iyi hale getirdiği tespit edilmiştir. Bu işin uzmanlarından Klaudia G. Karazeybek, "Titreşim vücudumuzda göle atılan çakıl taşının suda yarattığı dalga gibi yayılır. Her bir hücremizi hücre membran uyarılmasıyla uyandırır. Lenfatik sistemi ve sinir sistemini etkiler, vücudumuzda bulunan suyun molekül yapısını optimize ederek toksinlerin atılmasına yardımcı olur. Vücudumuz, bedenimizin büyük bir kısmını oluşturan su moleküleri sayesinde farklı farklı biyolojik anlam taşıyan sinyalleri hafızasına alabilir ancak bu su hafızasının bilgi taşıma kapasitesi büyük ölçüde vücudun hidrasyon durumuna bağlıdır. Malesef bu hafıza sonsuz değildir çünkü dış etkenler zamanla bu sinyelleri yok edebilir buna rağmen tekrarlanan uygulamalarla uzun süre korunabilir." diye duruma daha bir açıklık getirmekte.
